Aşık Veysel’i biliriz, değil mi? Daha doğrusuuzun ince bir yoldayım /gidiyorum gündüz gece mısralarını, hemen hepimiz biliriz. Hepimiz uzun bir yoldayız; ince mi? İşte onu bilemesek de -ki uzunluğu da tartışılır- bir yoldayız. Hayat bir yol /yolculuk; biz de YOLCULAR, “gidiyoruz gündüz gece…”

Hani masal tekerlemelerinde vardır ya; “Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik…. Zannımca “buradaki altı ay bir güz” de toplamda “dokuz ay” yapıyor ki bu da bizim doğum süremiz… Yani masalcı, “Bir doğuma hazır olun!” diyor bize; ne dersiniz? Çünkü her masal yeni ve taptaze doğar anlatanın dilinden… Uzun lafın kısası bugün MASALLAR dan bahsedeceğim size. SİZİ MASALLARLA YOLA ÇIKARARAK…

Her masal “bir varmış bir yokmuş” diye başlar. Mantık birden nasıl yaaa “Hem var, hem yok” olur mu demeye hazırlanırken; o büyülü dünyanın ikinci adımı, düşünce duvarınızı aşar ve hayal TRENİ çoktan kalkmaya  başlar. Artık uçsuuuuzzz bucaksız diyarlara doğru yolculuk başlamıştır biz farkına bile varamadan. Daha o ilk “var -yok” arasında binivermişizdir HAYAL TRENİNE… Hep  AZ GİDİLİR, UZ GİDİLİR VE DERE TEPE DÜZ gidilir. 

Artık MASAL TRENİ yol almaya başlamıştır veee MASALCI yolda hiçbir engel istemez, her şey dümdüz, basit olduğu gibidir. Kolayca akıp gider yolculuk; dinleyenler bu sihirli kelimelerin büyüsü ile kah UÇAN HALIDA, KAH ANKA KUŞUNUN gölgesindedirler. DİYARLAR, ÜLKELER hep uzaktadır! Niye mi? 

Özlem, kavuşmadan daha ilgi çeker, meraklandırır!  “Ne var o uzak diyarlarda? Yolcular, daha bir sokulur masalcıya, daha bir kulaklarını diker, gözlerini açar, her şeyi duymalı her şeyi görmeli… Kim mi var uzak diyarlarda? Yaşamın gerçekliğinden uzak CADILAR, DEVLER, CÜCELER, KRALLAR, KRALİÇELER, PRENSLER, PRENSESLER, UÇAN KAZLAR, ÇİRKİN ÖRDEK YAVRULARI, HOROZLAR, TİLKİLER, KARGALAR… 

Birçok kahraman, kahramanın başından geçen aklın sınırlarını aşan bir çok olay, düğümler, düğümler… Sonra MASALCInın yavaşlayan, ağırlaşan tane tane dökülen kelimelerinden etraftaki dinleyenlerden; esnemeler rahatlamalarla birlikte yükselen merak? NE OLACAK ŞİMDİ…

MASALCI hayal dünyasından yavaş yavaş dinleyicileri gerçeğe çekerken artık masalda “ONLAR ERMİŞ MURADINA” kısmına yelken açmış, MUTLU SON, dinleyenlere bir “oh” dedirtmiştir. Masalcı, gezilen diyarlardan gelen yorgun gözlere, “uyku mili” çeker gibi son vuruşu da yavaş yavaş yaparak “gökten üç elma düşmüş, biri anlatana biri dinleyene, biri deeeee tüm iyiliklere/iyilere der, “Masalla çıkılan yolda MUTLU DURAĞInda inme vakti gelmiştir. Esnemeler rahat rahat vücudu esnetmelerle, masalların o, hep bilinen MUTLU SON ununa gelinmiştir.

Neden masallar hep MUTLU SON ile biter? Onca zorluklar yaşanır, mücadeleler verilir, KAHRAMAN onca şeyi tecrübe eder, nihayetinde mutlu sona ulaşır; niye mi?

MASALIN DÜNYASINDA; KÖTÜ SONa, YER YOKTUR.

NE OLURSA OLSUN, NE KADAR ZOR OLURSA OLSUN; HEP SONUNDA “İYİLER /İYİLİKLER” KAZANIR…

DÜNYA VAR OLDUĞUNDAN BERİ BU BÖYLEDİR…

Kötüler bir ara kazanıyor gibi olur, masalın iyi yürekli kahramanı ise kaybediyor gibi… Hemen bir yol bulunur / bir çaresi olur… O, MUTLULUK İKSİRİ kahramana bir şekilde ulaşır. Kahraman o eski kahraman değildir artık;değişim dönüşüm başlar…

İşte böyle: BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ ile  merakla çıkılan MASAL YOLU, GÖKTEN DÜŞEN ÜÇ ELMA İLE bir başka masala doğru yol alır… Veee her masal, dinleyene kendini buldurur.      

Senin masalın ne ?

MASALINI BENİMLE PAYLAŞIRSAN; SENİNLE MASALINDA YOLCULUĞA ÇIKARIM NE DERSİN ….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir